“İNTİHAR EDECEK İNSAN BİRKAÇ GÜN ÖNCEDEN BEYNİNİ BU YÖNDE HAZIRLAR…”
Bu aralar Türkiye’de her vilayette tiyatro festivalleri düzenleniyor. Ulusal ve uluslararası birçok topluluk tiyatro oyunlarını sahneleniyor. Bursa Nilüfer Belediyesi’de böyle bir festivale ev sahipliği yapanlardan biri. Tesadüfen program geçti elime, hemen baktım kimler geliyor diye… Aralarında Bennu Yıldırımlar’ın başrolünü oynadığı “İntiharın Genel Provası” isimli oyunu görünce, izlemeden olmaz dedim kendi kendime…Malumunuz işimiz gazete, madem geliyorlar gelmişken kaçırmayayım birde röportaj yapalım istedim. Hemen telefona sarıldım, İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan yönetmen bir büyüğümü aradım. “Bennu Yıldırımlar Bursa’ya geliyormuş, kendisine haber etseniz de bende bir röportaj yapsam.” dedim. Ricamı kırmadılar. Gece telefon geldi, “yarın öğlen buluşalım” dediler.
Planladığımız yerde buluştuk. Daha sohbete başlamadan Bennu Yıldırımlar “Turne amiriyim, ekip sorumluluğu bende. O yüzden onları yemeğe götürmem gerek. Birlikte hem yiyelim hem sohbetimizi edelim.” dedi. Atladık turne otobüsüne, gittik bir İskenderci’ye… Bursalı olarak benim onları davet etmem gerekirken, onlar misafir etti beni…
Yol boyunca gözlemledim Bennu Yıldırımlar’ı… Müthiş bir kadın. Anaç, içten, sevecen ve oynadığı sakin rollerin tersine çok enerjik bir insan. Arada bana “kuzucum” diye hitap etmesine de mest oldum. Yemekler yendi, çaylar geldi… Sohbet başlıyor…
Başrolünde yer aldığınız “İntiharın Genel Provası” isimli oyundan bahsedelim biraz… Ne anlatıyorsunuz bu oyunda?
İnsanların bölünmüşlüklerine rağmen, komedi unsurlarını kaybetmemiş olmaları, kendi durumlarıyla ve dünyanın gidişiyle ilgili dalga geçmeleri. Çok zekice kurgulanmış ve hayata dair bir oyun. Aslında, insanlar üzerinden ülkelerin bölünmesi anlatılıyor. Nasıl güzel bölünür ve nereye doğru gider? Ve aslında yaşarken de öldürülebilir toplum. Bana göre bu! Ben böyle algılıyorum. Ama başkaları için “bak organ mafyasının içine düştüğünde her şeyini alıyorlar” duygusu da algılanabilir.
Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
Kumpasın bir parçası ama hayatını bundan sağlıyor. Oyuncu olmak gibi de bir derdi var, fakat birilerine hizmet etmeye devam ediyor. İnsanların hayatta kalması için bazen böyle şeylerin yapılması gerekir.
Bir oyuncunun oyuncuyu canlandırıyor olması, role hazırlanma bakımından kolaylık sağlıyor mu?
Her rolü oynamak aslında zordur. Oyuncu olmak istemesi sadece bir parçası, aslında intihar edecek insanları bir şekilde intihardan vazgeçirttirip başka bir yola sürüklüyor. Bilmediği bir yola sürüklüyor. Fakat içlerinden birini çok sevdiği için o yolun ne olduğunu anlıyor.
Kovaçeviç’in oyunuydu değil mi?
Evet, çağımızın kara-komedi üzerine usta bir yazarı. Kendisi sinema senaryoları da yazmış. Ayrıca yazdığı işleri önce kendisi sahneliyor, ondan sonra bir başkasının yapmasına izin veriyor. Hatta bundan bir buçuk yıl önce bu oyunu Sırbistan Tiyatro Festivali’nde oynadık. Gerçekten ilgi gördük. Ertesi gün Belgrat Devlet Tiyatrosu’nda oynadık ve seyirciler arasında Kovaçeviç’te vardı. Bizi izleyerek çok onurlandırdı.
Düşüncelerini sizlerle paylaşmıştır mutlaka…
“Bizden çok farklı sahnelemişsiniz, böylede olabiliyormuş.” dedi ve çok keyiflilerdi. Sırplar’da pek yüze gülüp, arkadan konuşacak insanlara benzemiyor. Ben inandım dediklerine.
Tiyatro insanları uyandıran bir sanat ve oyunlarda toplumlar meseleleri ele alır… Bu oyunun en önemli meselesi nedir?
Bizim oyunumuz başlangıç aşamasında biraz dehşetli ve intihar etmek isteyen bir insanla başlıyor. Yani bir intihar olayı var. “İntihar kötü bir şey!” “Bir insan intihar ederken başına neler gelebilir?” “Nasıl engellenebilir?” “Buna gülmeli miyim?” gibi duygularla yaklaşıyor seyirci. Yani oyunun ilk 15-20 dakikası bir intihar eden adamın dramıyla kafaları karıştırdığımızın farkındayız.
“İntihar” üzerine kurulmuş bir oyun… Peki ya, intiharlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İntihar edecek insan birkaç gün öncesinde buna inandığı için beyinde kendisini buna hazırlıyor. Daha az acı çekmesi için farklı salgılar salgılanıyor. Bunların hepsi kimyasal… National Geographic’te görüyoruz, bir aslan geyiği şah damarından yakalar. Hala can çekişir hayvan ama zaten o sırada şah damarı koptuğu için beyin daha az acısız ölmesine neden olur. Kanıtlanmış bir şey bu! Yani kendini asmaya karar vermiş bir insan mutlaka öncesinde planını yapıyor. Kendisini kesinlikle ölüme hazır hissediyor ve bu işlemi gerçekleştiriyor. Arayıp ben intihar edeceğim diyenden korkmayacaksın.
Yaygara yapanlar kararlılık göstermez mi?
İntihara niyeti vardır fakat psikolojik açıdan o kadarda bu işi yapmaya gücü yoktur. Beni kurtarın, benimle gerçekten ilgilenin, ben kötü şeyler yapacağım diyen insanlardır. Yani köprüye çıkmış “bana onu getirmezseniz kendimi atarım” diyen insanın müthiş bir karşıdan desteğe ihtiyacı vardır, ölmek istemiyordur aslında.
İnsan neden intihara meyillenir ki?
Büyük birikimler ya da genler. Çözümsüzlük ve sonrası. Zaten dediğim gibi beyin salgılarının değişimiyle de kendini buna hazırlıyor vücut. Bir süre sonra yok edecek kendini.
Birikimler sonucunda olan bir şeyse hepimizin başına gelebilir bu durum…
Evet, mümkün ama uygulamıyoruz. Ayrıca hepimizin karşısındaki insanı öldürme potansiyeli de var. Kafamızın tası attığında her şeyi yapabiliriz. O yüzden insan; hem kendisine hem de çevresine zarar verebilecek en büyük varlık. Doğaya da en büyük kirliliği o veriyor. Geyikler vermiyor, aslanlar vermiyor. Zaten onları da azalttık, yok ettik. O yüzden çok fazla üremememizde fayda var.
İntihar bireysel sorunlardan ortaya çıkan bir eylem, ya cinayetler… Özellikle de kadına karşı şiddet?
Kadın daha tırmalayıcı oluyor. Buna karşı erkeğin yapacak bir şeyi kalmadığında başka yönlere doğru gidiyor. Bide geldiği, büyüdüğü bölgenin geleneksel konumu, erkeğin ne yapmasını konusunda kafasına oturtulan klişeler onu şiddette doğru yönlendiriyor. Gelenekler her zaman iyi olmuyor maalesef. Kimse katil olarak doğmuyor! Hayat onu şekillendiriyor, toplum onu şekillendiriyor. Ha bu arada ölüme neden olan insanların pür-pak melek olduklarını söylemek istemiyorum ama sosyal şartların insanları nasıl değiştirdiğine tanık oluyoruz.
—
Bir anda saati fark ettik ve oyuna az kaldığını görünce ayaklandık, yola koyulduk. “İntiharın Genel Provası”nı sahneleyecekleri salona geldiğimizde dekorların hazırlanmış olduğunu gördüm. Sadece ışık provaları yapılıyordu. O sırada benden izin isteyip, “oyun öncesi biraz kendimle baş başa kalmak istiyorum.” dedi. Haklıydı. Çünkü birazdan ciddi ve sağlam konsantrasyon gerektirecek bir rolle karşımıza çıkacaktı.
Perde açıldı, oyun başladı… Kesinlikle herkesin izlemesi gereken bir oyun. Eğer şehrinizde bu oyun sahnelenmiyorsa en azından kitabını okumalısınız. Pişman olmayacaksınız! Toplumsal meselelere inceden ayar çeken sağlam bir kurgu.
Oyun sonrası kulise daldım, eksik olan son şeyi tamamlamak için… Fotoğraflar… Yüzümüz gülüyordu… Sanıyorum bu sohbetten ikimizde memnun kaldık… Dilerim sizlerde aynı duyguları okurken hissedersiniz…
RÖPORTAJ
Oğuzhan TORACI
Alaturka E-Gazetesi Türkiye Yayın Koordinatörü