63.4 F
Los Angeles
18 Mayıs 2024
AnasayfaA-MansetChristopher Nolan - Oppenheimer - Efe Teksoy Yazdı

Christopher Nolan – Oppenheimer – Efe Teksoy Yazdı

CHRISTOPHER NOLAN’DAN BİR MAGNUM OPUS “OPPENHEIMER”

Sinema Yazarı/Film Eleştirmeni Efe TEKSOY; biyografi, dram ve tarih türündeki “OPPENHEIMER” adlı filmi, Amerika’nın en çok okunan Los Angeles merkezli ilk Türkçe internet Gazetesi @alaturkaonline için kaleme aldı.

AMERİKAN PROMETHEUS

Universal Pictures, Atlas Entertainment, Gadget Films ve Syncopy yapımı 100 milyon dolar bütçeli Oppenheimer, sinemanın dahi yönetmeni Christopher Nolan‘ın yazdığı ve yönettiği sıra dışı bir biyografik drama. Kai Bird ve Martin J. Sherwin‘in Pulitzer ödüllü kitabı American Prometheus’a dayanan film, bilim dünyasında; “ilk nükleer bombanın babası” ya da “Atom Bombasının Babası” olarak anılan Amerikalı ünlü fizikçi ve üniversite profesörü Julius Robe Oppenheimer’ın etkileyici hikayesini anlatıyor. Oppenheimer’ın bakış açısından anlatılan bu film, iç dünyasını zaman zaman mitolojik ve sembolik olarak ifade eden kışkırtıcı ve gerçeküstü görüntü parçalarıyla süslü etkileyici bir anlatım sunuyor. Bugüne kadar ki en tutkulu ve çığır açacak filmini beyaz perdeye taşıyan Nolan bu yeni mihenk taşında, bir Amerikan dehasının zihninin derinliklerine giren sürükleyici ve epik bir gerilimi, görsel şölen eşliğinde sinema severlerin beğenisine sunuyor. Bununla birlikte, 20. yüzyıl modernist şiirinin en büyük şairlerinden T.S. Eliot ve 20. yüzyıl sanatının ve Kübizm akımının en ünlü isimlerinden Pablo Picasso gibi sanatçılarına değiniyor. Filmin özellikle savaş, siyaset ve fizik üçgeninde gelişen anlatımında, Picasso tablosu görseli akıllara ressamın ünlü Guernica tablosunu getiriyor. İspanya İç Savaşı sırasında, Nazi Almanyası’na bombardıman uçaklarının Guernica şehrini bombalamasını anlatan Guernica tablosu, anıtsal bir sanat eseridir. Bilinen bir anekdottur. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Picasso’yu Paris’teki stüdyosunda ziyaret eden bir Alman General Guernica resmini görür ve resmin modernist kaos’u karşısında adeta şoke olur. Bu resmi siz mi yaptınız?” diye sorar, Picasso ise soğukkanlılıkla “Hayır, siz yaptınız!” cevabını vermiştir.” Oppenheimer filminde de, bir yandan uygarlığı yeniden oluşturacak ve dünyayı sarsan bir buluşun arkasındaki dahi bilim adamının hayatına odaklanırken, öte yandan yaptıklarının bedelinin ne kadar acımasız ve sonuçlarının ne kadar ağır olduğunu bizlere dramatik ve politik bir dille aktarıyor.

Yıldız isimlerden oluşan oyuncu kadrosunda; Cillian Murphy, Emily Blunt, Matt Damon, Robert Downey Jr., Florence Pugh, Casey Affleck, Kenneth Branagh, Josh Hartnett, Alden Ehrenreich, Benny Safdie, Jack Quaid ve Gary Oldman.

GÖRSEL EFEKTLER

Christopher Nolan, sosyal medya ve internette çıkan dedikoduların aksine Oppenheimer için ‘’Ikonik Trinity’’ testinin nükleer ateşini ve mantar bulutunu çekebilmek için New Mexico’da gerçek bir atom bombasını patlatmadı. Onun yerine Nolan ve görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema, filmin atom bombası patlama versiyonun yapmak için özel efektler süpervizörleri Scott Fisher (Interstellar ve Tenet ile Oscar ödülleri kazanmış bir Nolan emektarı) ve Andrew Jackson (Tenet ile Oscar  kazandı). Nolan, onlara bir kısıtlama getirdi. Uygulamalı efektler için estetik tercihte tutarlı olarak Christopher, kesinlikle bilgisayar üretimi görüntü olamayacağını özellikle vurguladı.

Nolan,  yaşanan zorluklar için şunları söylüyor; “Başından beri Trinity testinin bizim için çözmesi en önemli konulardan biri olacağını biliyordum. Dark Knight Rises’da bilgisayar grafikleriyle bir nükleer patlama yapmıştım ve o filmde çok başarılı olmuştu. Ama aynı zamanda bana olayı kaydetmek için geliştirilen yeni kameralar ve formatlar kullanılarak çok iyi belgelenen Trinity gibi bir gerçek hayat olayda bilgisayar grafiklerinin size asla gerçek hayat görüntülerinde gördüğünüz tehlike duygusunu hissettiremeyeceğini de gösterdi. O görüntülerde canlı bir duygu var. Somut bir hal alıyor ve böylece hem mükemmel hem de tehdit edici olabiliyor. Yani zor bir işti. Trinity testinin korkunç güzelliğini, dehşetini ve zaruri tehdidini canlandırmak için efektler üretmek amacıyla analog yöntemler bulmak zordu.”

MANHATTAN PROJESİ

Jackson ve Fisher, pinpon toplarını birbirine vurarak, bir duvara boya fırlatarak, ışıklı magnezyum solüsyonları düzenleyerek ve dahası bunları çeşitli hızlarda süper yakın planlarda küçük dijital kameralarla çekti. Fisher şöyle anlatıyor; “Sonra Chris’e gösterdik ve o da ‘Evet, bu çok doğru bir fikir. Şimdi bunu büyük IMAX kameralarıyla nasıl çekeceğinizi çözün.’ dedi.” (O çalışma da IMAX ve Panavision kameralara takılabilen uzun, balık gözü, prob lens geliştirmeyi gerektirmiş.) Film için asıl atom bombası patlama görüntülerinin nasıl yapıldığı hala çok gizli bir sır ama onların yapımının da başlı başına bir Manhattan Projesi olduğu da ortada. Hem de oldukça eğlenceli olan. Van Hoyteme ise; “Tüm ekipleriyle büyük bir bilim projesiydi. O tür şeylerle bu kadar çok oynayabildikleri için çok kıskanmıştım.” diye açıkladı.

Nolan’ın efektler ekibinin nükleer fizyonun görkeminin yapımı için kullandıkları tekniklerden bazıları, Oppenheimer’ın iç dünyasını resmeden sahnelerin yapımına yardım etmek için de kullanıldı. Ünlü yönetmen, pratik efektlere öncelik verdiğini ve bilgisayar üretimi görüntülerden kaçındığını belirterek şunları söylüyor; “Bilgisayar grafiklerinin tek yol olduğuna dair bir anlayış var ama ben Oppenheimer’ın karakterine özel ve samimi herhangi bir şey elde edeceğimizi düşünmedim. Sıkıcı konulara bakıp her şeyin içindeki olağanüstü enerji titreşimini ve nasıl serbest bırakılabileceğini ve neler getirebileceğini gören, Newton fiziğinden kuantum fiziğine örnek değişimin ön planında yer alan birinin düşünce sürecini temsil etmek için müthiş bir özgün kütüphaneyle kişisel ve ürkütücü ve güzel görüntüler kullanabildik.”

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YAŞANANLAR

Christopher Nolan, azimli gayretlerin gerekliliği, ahlaklılığı ve gururlu oluşunu konu alan, sıra dışı kahramanlar ve cesur planlar hakkında epik hikayeler anlatmak için sinematik hikaye anlatımının sınırlarını zorladı. Beyin yakan soygun filmi Inception izleyicileri rüya gören zihnin derinliklerine taşırken, göz alıcı uzay yolculuğu Interstellar evrenin sınırlarına ve girdaplarına tuhaf bir yolculuğa çıkarmıştı. Nolan, Dunkirk’te savaşın ölümcül ve insanlığın yitirildiği korkuları içinde hayatta kalmaya çalışan askerlerin ürkütücü deneyimlerini yakalamak için birçok bakış açısı ve zaman işareti kullanmıştı. Tenet filminde ise gelecekten bugüne yapılan bir saldırıyı konu alan metafizik-bilim kurgu gerilimi için kavramları ve zamanı manipüle etmiş ve aydınlatmıştı. Her görsel anlatım, klasik film yapımı teknikleri için tutkuyla yapıldı. Aynı zamanda sinema sanatının kendisini yeniden hayal ederken yeni araçların, en çok da IMAX kameralarının sınırlarını genişletti.

Oscar adayı yazar ve yönetmen Christopher Nolan, şimdi beyaz perdeye bugüne kadar ki en tutkulu ve çığır açacak filmini beyaz perdeye taşıyor. İnsan yaratıcılığının tamamını, varlığıyla bile insanlığın geleceğini tehdit eden, uygarlığı yeniden oluşturacak, dünyayı sarsan bir buluşun arkasındaki dahi bilim adamının, önemli bir Amerikan dehasının zihninin derinliklerine giren sürükleyici ve epik bir gerilimi sinema severlerin beğenisine sunuyor.

ATOM BOMBASININ BABASI

Kai Bird ve Martin J. Sherwin‘in yazdığı Pulitzer ödüllü kitap American Prometheus’tan ilham alan Oppenheimer, atom bombasının babası J. Robert Oppenheimer’ın hayatını ve mirasını bizlere anlatıyor.

Nolan; “Yapmak istediğim izleyiciyi tarihin en büyük değişiminin tam merkezinde oturan bir kişinin zihnine ve deneyimine taşımak istedim. İster beğenin ister beğenmeyin J. Robert Oppenheimer, yaşamış en önemli insan. İyi ya da kötü yaşadığımız bu dünyayı şekillendirmiş. Bu olağanüstü olaya inanmak için yaşananları kesinlikle izlemek gerek.”

DÜĞMEYE BASMAK

Atom bombasının yapımı, bilim ve teknolojinin sayısız alanında yenilik eken bir öğrenime yol açan insan zekasının bir zaferiydi. Ama aynı zamanda da tüm dünya için sismik ve yıkıcı sonuçları olan bir silah yarışını başlattı ve tüm Dünya insanlarının belleklerinden asla silemeyecekleri yeni bir korkuyla tanıştırdı. Nolan’ın Oppenheimer’ı yapma arzusu, Manhattan Projesi’nin bilim insanlarına fizyon bombası yapmak için fizyonun sırlarını ararlarken yaşadıkları sorunun korkusunda yatıyordu. Oppenheimer’ın ‘Berbat Olasılık’ dediği bir korku. Usta yönetmen, Cehennem bombasının yapım öncesini ve olası yaşanacak felaketleri şöyle açıklıyor; “Trinity testine giden yolda Oppenheimer ve ekibi, düğmeye basıp ilk atom bombasını tetiklediklerinde ortaya çıkacak çok küçük olasılıkla, atmosferi tutuşturup gezegeni yok etmemek için uğraşıyorlarmış.  Ne kadar küçük olsa da bu olasılığı tamamen ortadan kaldırabileceklerine dair matematiksel ya da teorik hiçbir temel yokmuş. Yine de o düğmeye basmışlar. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir an. İzleyiciyi o odaya götürmek, o sohbette bulunmalarını ve sonra da o düğmeye basıldığı anda orada olmalarını sağlamak, o an da yaşananları anlatmak istedim. Düşünürseniz inanılmaz bir an ve de oldukça inanılmaz riskli. Bilim, teori ve akıl arasındaki ilişkiye ve hayal edebildiğimiz şeylere karşılık doğanın bu soyut fikirleri gerçek dünyaya getirmesi, onlarla somut gerçeklikler olarak uğraşması ve tüm sonuçları.” Ayrıca Chritopher Nolan’ın ‘Berbat Olasılık’a olan ilgisi, hikayeye referans sunan 2020 yapımı Tenet filminde de görülebilir.

PARADOKSLAR VE ETİK İKİLEMLER

American Prometheus, Oppenheimer’ın yapımını her açıdan bilgilendiren ve yön veren bir başvuru kaynağı oldu. Senaryo yazım sürecinde Nolan’nın ilgisini en çok çeken şeyleri, Oppenheimer’ın sadece şekillendirici ve dönüm noktası olan olayları dramatize etmekle kalmayan aynı zamanda eylemlerinin sonuçlarını sorguladığı ve psikolojisini ele aldığı eleştirel bir portresini de yazmasına yardım eden oldukça zengin hikayeler sağladı.

Nolan,  olası soruları ve izleyicinin bakış açısı için şunları söylüyor; “Oppenheimer’ın hikayesi, var olan en büyük hikayelerden biri. Paradokslarla ve etik ikilemlerle dolu ve bu daima ilgimi çeken materyal türüdür. Film, izleyicinin insanların yaptıkları şeyleri neden yaptığını anlamalarına yardım ederken aynı zamanda yaptıkları şeyleri yapmalılar mıydı diye soruyor. Film, bir hikaye aracı olarak izleyiciyi subjektif bir deneyime çekmek, olayları karakterlerin yargıladıkları gibi yargılamalarına izin verirken aynı zamanda bu karakterle biraz daha objektif bakmalarına olanak vermek için çok uygun.

Çeşitli noktalarda Oppenheimer’ın zihnine girmeye ve izleyiciyi onun duygusal yolculuğuna taşımaya çalışıyoruz. Filmin zor yanı da işte buydu; son derece yıkıcı sonuçları olan ama haklı sebeplerle yapılan olaylara dahil olan bir kişinin hikayesini onun bakış açısından anlatmak.”

OPPENHEIMER’IN YARATIMI 

Oppenheimer’ın Manhattan Projesi’nden sonraki yıllarının hikayesi, çalışmaları ve mirası hakkında başkalarının ve onun bakış açısını sunarken bir yandan da hayatına etki eden önemli kişilerin karakterlerini ve güdülerini de inceliyor. O hikayenin merkezindeki Lewis Strauss, Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki Nükleer politikasına şekil veren bir başka önemli karakter. 1959 yılında Başkan Dwight D. Eisenhower, Strauss’u Ticaret Bakanlığı görevi için aday göstermiş. Nolan, genelde yaratıcılığını kısıtlama korkusundan dolayı senaryoları yazarken yönetmenlik ve yapım kaygılarını çok fazla düşünmüyordu. Ama Oppenheimer’da meslektaşları ve stüdyo için subjektif ve objektif deneyim arasında sürekli gidip gelen karmaşık bir hikayeyi ve iki farklı zamanda yapılan, iki farklı duruşmayı sunarken görsel stratejilerini de kağıt üzerinde tanımlama ihtiyacı duydu. Ünlü yönetmen, Oppenheimer’ın bakış açısından anlatılan, zaman zaman iç dünyasını sembolik olarak ifade eden kışkırtıcı, gerçek üstü ve de inanılmaz derecede korkunç görüntü kesitlerinin yer aldığı sahnelerin renkli olmasına (o sahneleri aynı zamanda senaryo için sıra dışı bir tercihle, birinci tekil şahısla yazdı.).

SIRADIŞI BİR TERCİH

Strauss’un merkezde olduğu sahneler siyah beyaz olacaktı. Nolan, sıra dışı birinci tekil şahısta yazma tercihi hakkında şunları söylüyor; “Garip bir tercih. Ama senaryoyu okuyan herkese izleyicinin bu yolculukta Oppenheimer’la birlikte olduğunu açıkça belirtmiş. Omzunun üstünden bakıyoruz, kafasının içindeyiz, her yere onunla birlikte gidiyoruz.” Yapımcı Emma Thomas, senaryoyu ilk okuduğunda Nolan’ın yaptığından çok etkilendiğini etkilendiğin belirterek, görüşlerini şöyle açıklıyor. “Oppenheimer’ın senaryosu kesinlikle her zaman sübjektiflikten ve objektiflikten büyülenen bir Chris Nolan senaryosu gibi hissediliyor ve farklı bakış açılarından anlatılan olağanüstü bir hikaye. Ama senaryo üzerinde daha önce hiç görmediğim bir şey yapmış. Hikayede Oppenheimer’ın olduğu bölümler birinci tekil şahısla anlatılıyor. Chris de dahil olmak üzere yapımdaki bizlerin ekrana aktarması gereken bir karakterin iç dünyasını tasvir etmek için inanılmaz etkileyici ve verimli tarz. Sanırım okuduğum en iyi senaryolardan biriydi.”

Auteur Yönetmen Nolan, senaryoyu 2021 yazında yazdı ve ardından Universal Pictures’ın Nolan’la ilk iş birliği olarak hemen onay aldı. Böylece olağanüstü yetenekli bir grupla eşsiz bir yönetmenin büyük bir iş için önemli yeteneklerini kullanıp sınamak üzere dünyanın ücra bir köşesinde (Los Alamos laboratuvarı da dahil) bir araya geldiği Manhattan Projesi’ne benzeyen bir yaratıcı görev başladı.

YAPIM TASARIMI

Oppenheimer’ın dünyasını inşa etme görevi çalışmaları arasında Nope, Us ve Manchester By The Sea gibi filmlerin yapım tasarımcı Ruth De Jong’a verildi.

De Jong ve Christopher Nolan, özgün ama kaynağa körü körüne bağlı kalmayan bir estetik geliştirme arayışında aylarca çalıştılar. Nolan, filmlerinde zamansız bir görünüm tercih ediyor. Hatta belli bir tarihi dönemde geçen Oppenheimer gibi bir film için bile oldukça titiz çalışıyordu. Nolan, dönem detayları konusunda aşırı detaycı ve titiz olmaması için de De Jong’u oldukça yüreklendirmiş. Modernizmi zorlamak, arabaları, telefonları ve başka teknolojik parçaları kullanmak fikrini çok sevmiş. Geleceğin peşinde koşan bir adamın gözlerinden anlatılan hikayesi için bu da çok uygun bir seçimmiş. De Jong gülerek şunları söylüyor; “Chris her zaman ‘Ruth, ben sıkıcı bir belgesel yapmıyorum.’ derdi. Bunu duymak bana her zaman yardımcı olurdu yoksa araştırmaya kendimi çok kaptırırdım.  Sürecimiz onun yerine gerçek olayı görmek, özünü anlamak ve sonra da kendimizi şekilden uzaklaştırıp filmimizi yapmaktı.”

 Los Alamos

De Jong, 2021’de Nolan’la, yapımcı Emma Thomas’la ve idari yapımcı Thomas Hayslip’le kendilerine ihtiyaçları olan her şeyi maksimum verimlilikle verebilecek bir tasarım üstünde çalışmaya başladı. (Film beş ana lokasyonda çekildi, Nolan büyük bölümünü New Mexico’da çekti.) İlk görevi Manhattan Projesi’nin yer aldığı Oppenheimer’ın Los Alamos versiyonunu geliştirmek oldu. Thomas Hayslip şunları söylüyor; “Chris oraya ‘bizim küçük Western kasabamız’ derdi. Tüm göreceğiniz birkaç küçük bina ve iki silahşor olurdu. Ama Los Alamos hiç de küçük değildi. İşimizin çoğu lokasyonun yeniden yaratırken illüzyonu yaratmaktı.”

  • Nolan, filmi Manhattan Projesi için yapılan bazı yapıların hala korunduğu gerçek Los Alamos’ta çekmeyi düşmüş. Ama mevcut lokasyon artık Manhattan Projesi’nin Los Alamos’uyla eşleşmiyormuş. Lokasyonda yer alan Starbucks gibi modern binaları çekimin dışında bırakmak ya da dijital teknolojiyle ekarte etmek fazla masraflı olacakmış.
  • De Jong, Los Alamos’un detaylı bir rekreasyonunu çizmiş. 3D beyaz model olarak prodüksiyon öncesi tesiste fiziki olarak hazırlamış. Model o kadar büyümüş ki prodüksiyon ofisinin arka bahçesinde saklanmak zorunda kalmış. Yapımcıların Los Alamos’un iç ve dış mekanlarıyla tam ölçekli bir replikasını yapmanın fazla maliyetli olacağını fark etmesiyle küçülmeye başlamış.
  • Yapımcılar planlarını modifiye ederken yeni bir strateji ortaya çıkmış. Los Alamos’un dış mekanlarını Kuzey New Mexico’daki 8500 hektarlık Ghost Çiftliği’nde inşa edeceklermiş ve iç mekanları da gerçek Los Alamos’ta çekeceklermiş. Bu yaklaşım oyuncular için de enerji verici olmuş. Cillian Murphy ve Emily Blunt’ın da sahneleri Oppenheimerların yaşadığı yerde çekmesine olanak sağlamış. Yapımcı Charles Roven şunları söylüyor; “Chris, gerek Manhattan Projesi’ndekileri gerçekten yaşadığı yerlerdeki çekimler olsun gerek sıfırdan inşa edilenler olsun her şeyin özgün hissedilmesini ister. Ayrıca filmlerin stüdyoda yapılmış ya da bilgisayarda üretilmiş görüntüler gibi değil de el yapımı gibi hissedilmesini ister. Film boyunca bunu hissediyorsunuz. Özellikle de yere kar yerleştirmek ya da filmde tekrarlayan bir motif olan gölette dalgacıklar yaratmak ya da ilk atom bombası patlamasına yaklaşımı gibi uygulamalı efektlerde.”

Trinity Test Sahası

  • Nolan’ın ekibi, Trinity testinin gerçekleştirildiği White Sands Test Sahası’nda çekim izni almış. Ama lokasyon hala aktif bir askeri üs olduğu için ve yapımın ordu, bombardıman uçuşları ve radar testleri yaparken her gün altı ila sekiz saat arası ara vermeye maddi gücü yeterli değilmiş.
  • Nolan onun yerine en önemli özelliği 30 metrelik çelik bir kule ile Oppenheimer’ın patlamayı izlediği Belen, New Mexico’daki uzak sığınak olan Trinity test sahasının kendi versiyonun inşa etmiş.

Diğer Mekanlar

  • Oppenheimer filmi, Oppenheimer ile Einstein’ın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra birlikte çalıştığı, Princeton Üniversitesi İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde çekilmiş. Oppenheimer’ın direktör olarak bulunduğu IAS binası kullanılmış.
  • Oppenheimer’ın eski ofisi yenilenmiş ve fazla modern görünüyormuş. Ama Einstein’ın eski ofisi korunmuş ve yapım ekibine kullanma izni verilmiş ve Oppenheimer’ın ofisi olmak üzere giydirilmiş. Ayrıca Nolan, Oppenheimer ile Kitty’nin IAS’tei dönemlerinde çalıştıkları direktörün evinin civar yerlerin ve göletin iç ve dış çekimlerini de gerçekleştirmiş.

SİNEMATOGRAFİ

 

Oppenheimer filmi, Chirstopher Nolan ve görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema’nın birlikte çalıştıkları (Tenet, Interstellar ve Dunkirk’le birlikte) dördüncü film iş birliği. Van Hoytema’nın filmografisinde ayrıca Her, Spectre, Ad Astra ve Nope gibi önemli filmler bulunuyor. Hoytema şunları söylüyor; “Oppenheimer’daki en büyük zorluk Chris’le yaptığım diğer işlerden çok farklı olması. Yıldızlararası, Dunkirk ve Tenet’ta bir eylem vurgusu var. Oppenheimer daha çok bir psikolojik gerilim gibi. Karakterlerinin yüzlerine yansıyor.” 

  • Nolan şunları söylüyor; “Hoyte ile benim bu film için uyarladığımız görüntü tarzı çok basit ama çok güçlüydü. Filmin dünyasıyla izleyici arasında hiçbir engel, siyah beyaz sahnelerin dışında hiçbir stilizasyon yok. Ama özellikle renkli sahnelerde süssüz, sade, dünyanın birçok dokusunu sergileyen olabildiğince doğal görüntüler istedik. Gerek kostümler gerek setler ya da lokasyonlar olsun gerçek dünya karmaşıklığı ya da detayları arıyorsunuz.”
  • Oppenheimer sadece geniş formatlı kameralarla, Panavision® 65mm ve IMAX® 65mm. İle çekilmiş. Nolan şunları söylüyor; “Geniş format görüntülerin size sunduğu öncelikle netliktir. İzleyicinin hikayeye tamamen girmesine ve onlarla gerçekten konuştuğunuz gerçekliğini yaşamasına olanak veren bir formattır. Oppenheimer, büyük kapsamlı, büyük ölçekli ve uzun süreli bir hikaye. Ama ben aynı zamanda izleyicinin de olan her şeyle birlikte, sanki oradaymış gibi bulunmasını ve bu önemli anlarda bu bilim insanlarıyla sohbetler ediyormuş gibi hissetmesini de istedim.”

DETAYLAR

  • Siyah beyaz sahneler yeni tür bir boş film gerektirmiş. Hoytema şunları söylüyor “İlk önce Kodak’ı aradık. ’65 mm siyah beyaz filminiz var mı?’ Diye sorduk. Tabii ki yoktu çünkü daha önce hiç yapmamışlar. Biz de ‘Yapabilir misiniz?’ diye sorduk. ‘Belki.’ Dediler. Sonra onları küçük çocuklar gibi bıktırdık. Neyse ki bizim için zorluğa göğüs gerdiler. Bize yeni üretilmiş, üzerinde el yazımı etiketler olan prototip filmi sağladılar. İlk gördüğümüzde çok etkilendik. Çok özel ve çok güzeldi.”
  • Film yapımı, dünyanın en büyük kameralarıyla insan odaklı bir dram yapımında tutku dolu bir deneye dönüşmüş. Hoytema şunları söylüyor; “IMAX® genelde bir perspektif sunmak ve ihtişamı aktarmak için kullanılan bir gösteri formatıdır. Ama ben en başından itibaren hep yakın çekimlerde kullanıldığında da aynı güçte olup olmadığını keşfetmeyi merak ettim. Psikolojiyi çekebilir miyiz? Bunu samimi bir araç olarak kullanabilir miyiz? Oppenheimer’da bir evrim oldu. Hikaye öyle istediği için paramı kullanıp gerçekleşmesini sağlamak zorunda kaldığım ilk film oldu.” 
  • Filmin geniş formatlı ve hem siyah beyaz hem de renkli olması, Oppenheimer’ı iki farklı türde yapmanın zorluklarının filmin kurgu, renk düzeltmesi, IMAX® basımı, dijital ve standart sunum aşamalarıyla post prodüksiyonda devam etmesine neden olmuş.

KOSTÜM TASARIMI 

Christopher Nolan’la ilk kez çalışan efsanevi kostüm tasarımcı Ellen Mirojnick,’in ödül dolu 40 yıllık kariyerinde G.I. Joe: The Rise of Cobra, Wall Street, The Greatest Showman ve Basic Instinct gibi ünlü filmler yer alıyor. Mirojnick şunları söylüyor; “Anlattığı tarzdaki hikayeleri seviyorum. Onları anlatış biçimini seviyorum. Olayları ayrıştırmasını ve cerrahi bir karmaşıklıkla, sürprizle ve yükseltilmiş gösterişle yeniden bir araya getirmesini seviyorum. Bu elektrik’ Hayal gücünüzü ve merakınızı sınırsız bir heyecana boğan bir enerji yayıyor. Oppenheimer’ın hikayesinde ilginç bulduğum şey, bilinmeyen bir alanda fizyon ve füzyon deneyleri aracılığıyla ikisinin de dehalarını hem gerçek hem de mecazi anlamda ne kadar uyumlu olduğunu öğrenmekti.”

  • Mirojnick, Cillian Murphy’nin Robert Oppenheimer kostümlerini ince zevkleri, kıyafetleriyle tanımlanan bir adamı yansıtacak şekilde yapmış. Görünümü, gömleklerinde kullanılan delici, mavi gözlerini yansıtan mavi tonların seçimiyle vurgulanmış. Oppenheimer, hayatı boyunca aynı görünümü korumuş. Mirojnick, araştırmalarında görünümünü etkileyen tek şeyin “patlama ve bombanın etkilerinin yaşandığı dönemde artan kilosu” olduğunu öğrenmiş. “Ama tarzı baştan sonra hiç değişmemiş.”
  • Oppenheimer’ın görünümünün en önemli özelliği şapkasıymış. Mirojnick ve ekibinin kaynağına ulaşması biraz zaman almış. Mirojnick, New York’taki ve İtalya’daki şapkacılara ulaşarak ünlü şekli yeniden yaratmalarını istemiş. Ama şapkayı kusursuz biçimde yapan efsanevi Hollywoodlu şapkacı Baron Şapka olmuş.
  • Oppenheimer’ın şapkası farklı çizgilere sahipmiş ve Nolan, her çizgisini biliyormuş. Kenarının asıl kıvrıldığını, tepesinin şeklinin nasıl olduğunu. Mirojnick şöyle söylüyor; “Ancak Chris o şekli verme yeteneğine sahipti. Chris dokunduğunda sihir oluyordu. Çeviriyor, eviriyor, kenarını biraz sıkıştırıp zihninde gördüğü şekli veriyordu.”
  • Oppenheimer’ın sergilediği sadeliğin aksine Robert Downey Jr.’ın Lewis Strauss karakteri her zaman manikürlü, son moda giyimliymiş. Kıyafetlerinin hepsi ısmarlama yapılmış. Üzerinde isminin baş harflerinin yazılı olduğu el yapımı, özel kostümler ve kravatlar fotoğraflardan bire bir yapılmış. Hepsi zenginliğini, refahını ve başarısını vurgulamak üzere tasarlanmış.
  • Lewis Strauss’un senato onay oturumundan bir sahnede Strauss dar, koyu renk çizgili bir takım, beyaz gömlek, lacivert, geniş çizgili sarı bir kravat giymiş. Nolan, Downey Jr.’ın filmin oturum sahnesinde aynı kıyafeti giymesini istemiş. Mijornick ve ekibi her parçasını sahne siyah beyaz olsa da bire bir fotoğraftaki gibi yapmış.

  • Florence Pugh’ın Jean Tatlock karakteri için birkaç portre dışında görsel referansa yokmuş. O yüzden Mirojnick karakter için kostümleri onun kişiliğine göre ve Pugh’ın onu canlandırmak istediği tarza uygun şekilde yapmış. Mirojnick şunları söylüyor; “Jean’ın içinde yanan bir tutkusu varmış. Karakter hareketlerini ifade etmek için neye ihtiyacı olduğuna özen gösterdik.”
  • Emily Blunt’ın Kitty Oppenheimer karakteri, Körfez bölgesinde bir sosyetik ve entelektüel iken çölde izole edilmiş, keyifsiz bir ev kadınına dönüşüyor. Mirojnick, zayıf, durgun bir ruhu çağrıştırmak için Los Alamos’lu Kitty için derleme bir görünüm tasarlamış. Kitty’nin nasıl göründüğünü önemsediğini gösteren moda ve sıradan parçaları bir arada kullanmış.
  • Mirojnick, en zor yanının Los Alamos sahnelerindeki çok sayıdaki figüranı giydirmek olmuş. Çünkü izleyicinin bu gizli askeri araştırma laboratuvarının sınır kasabası doğasını kısa sürede anlamasına yardımcı olmak için birçok farklı tip kostüm gerekiyormuş. Mirojnick şunları söylüyor; “Birkaç yıllık bir dönem içinde her formda ve bedende bilim insanları, askerler, anneler, işçiler ve çocuklar vardı. Ayrıca ekibe dışarıda, soğuk New Mexico kışında çekim yapan oyunculara önem verirken her mevsimin doğru temsil edilmesi görevi verildi.”

MÜZİK

Christopher Nolan, Oppenheimer’ın müziklerinin yapımı için, Tenet’in müziklerini de yapan Oscar ödüllü besteci Ludwig Göransson’a (Black Panther filmleri) başvurmuş. Nolan şunları söylüyor; “Ludwig’in filmdeki çalışmaları hek son derece kişisel hem da tarihi olarak kapsamlı oluşu. Ruth De Jong’un tasarladığı ve Hoyte van Hoytema’nın çektiği görsel dünyaya eşlik edecek duygusal bir dünya inşa etmenin etkisini yakalıyor ve izleyiciyi karakterlerin duygusal ikilemlerine ve yüzleştikleri geniş jeopolitik durumlarla etkileşimlerine çekiyor.”

  • Nolan, filmin müziği için hiçbir ön yargısının olmadığını ama Göransson’a başlangıç noktası olarak bir fikir sunduğunu söylüyor. “Müziğin temelinde keman olmasını önerdim. Kemanda Oppenheimer’a çok uygun olduğunu düşündüğüm bir şey var. Ahengi çok ince ve tamamen oyuncunun rolüne ve duygusuna bağlı. Bir an çok güzel olabilirken hemen sonra bir anda korkutucu ya da acı dolu olabiliyor. Yani bence müzikte Robert Oppenheimer’ın duygusuna ve zekasına uyan bir gerilim var.”
  • Nolan’ın önerisinden ilham alan ve prodüksiyon öncesinin ilk aşamalarında tanık olduğu canlı hayal gücünden ilham alan Göransson, kemanın dokunaklı potansiyelini kullanan yaratıcı bir keşfe çıkmış. Göransson’ın yaratıcı çabaları, güzellikle korku arasındaki hassas kesişimi yakalamanın sarsılmaz arzusuyla bir dizi çekici deneyle ortaya çıkmış. Ses paletini genişletmek, müziğe ruhani bir özelik katmak için mikrotonal geçişlerin dahil edilme tekniği ustalıkla kullanılmış. Hollywood Studio Orkestrası’ndan saygın müzisyenlerle iş birliği yapan Göransson, Oppenheimer’ın müzikal dünyasını özel keman performansıyla şekillendirmeye başlamış ve karakterin özünü yakalamış. Hikaye geliştikçe koro da giderek büyümüş, bir kuartet, oktet ve son olarak da yaylılardan ve bakır nefesli çalgılardan büyük bir grup eklenmiş. Bu aşamalı orkestrasyon, her yeni eklemeyle müzikal dokuyu zenginleştirerek Oppenheimer’ın yolculuğunun derin karmaşıklığını yansıtmış.
  • Göransson, beste sürecinin ilk aşamaları boyunca keman ve yaylıların canlılığını korumaya kararlı olmuş ve sadece modern yapım tekniklerine bel bağlamamış. Şunları söylüyor; “Müziğin nabzı, insan dokunuşuyla canlı orkestrayla atıyor.”
  • Oppenheimer’ın müziğine ek olarak aynı sistemi izleyen belli karakterler ve müziklerle başka müzikal motifler de kullanılmış. Örneğin Kitty Oppenheimer ve Robert Kitty aşkı, akıldan çıkmayan piyano melodisiyle vurgulanmış. Müzik ilerledikçe Göransson, başka modern prodüksiyon öğeleri eklemek için stratejik fırsatlar bulmuş. Özellikle Oppenheimer’ın yaratımının ürkütücü sonuçlarını ve yaklaşan kıyameti vurgulamak için sentezleyiciler kullanılarak Los Alamos motifi için öte dünyadan bir atmosfer yaratılmış.
  • Filmin post prodüksiyon aşamasında müziğin kaydı yoğun beş günlük dönemde tamamlanmış. Göransson, sanatsal vizyonundan ilham alarak hem kendinin hem de müzisyen meslektaşlarının teknik yeterliliklerinin sınırlarını zorlamış. Özellikle de montaj sahnesindeki tam, kesintisiz bir kaydın gerçekleştirilmesi son derece zorlayıcı olmuş. Mükemmellik için çok sayıda tekrar ve çaba gerektirmiş.

KARAKTER TASARIMI

Christopher Nolan’ın Oppenheimer senaryosunda 20. Yüzyıla yön veren en önemli kişilerin bazlarını temsil eden düzinelerce karakteri oynayacak büyük bir kadro gerekiyordu. Nolan, bazı şeyleri basitleştirmek için kompozit karakterler kullanmak istemedi. Tek bir ünlü figürün önemli fikirlerini ve yeniliklerini başkasına ithaf etmenin yanlış olacağını düşündü. Karakterleri hikayeye hızlı sahnelerde girip çıkarken ve bazen de önemli küçük rollerle izleyicinin karşısına çıkmalarını ve zihinlerinde canlı kalmasını istedi. Nolan şunları söylüyor; “Oppenheimer’ı canlandıran Cillian Murphy filmin merkezindeydi. Ama Cillian’ın etrafında muhteşem bir kadroya ihtiyacı olacağını da biliyordum. Ona meydan okuyacak ve onu zorlayacak çok iyi oyunculara. Çok farklı yüzlerin olduğu bir filmde her biri farklı ve inandırıcı. O yüzden kast yönetmeni John Papsidera’nın oluşturduğu kapsamlı kadro birlikte büyük bir film yaptı. İzleyicilerin kimin ne yaptığını ve kimin o açıdan önemli olduğunu anlayabilmesi çok önemli. Bu oyuncular her gün sete karakterlerinin olaylardaki rollerini, Manhattan Projesi’ne ne katkıda bulunduklarını, belli bir toplantıya, deneye veya tartışmaya belli bir günde ne getirdiklerini bilerek geldiler. O yüzden sette her gün etrafım neler olduğunu onların bakış açısıyla benden çok daha iyi bilen oyuncularla çevriliydi. Yönetmen olarak gerçekten aradığınız da budur.”

J. ROBERT OPPENHEIMER – CILLIAN MURPHY

Christopher Nolan, atom bombasının babasını canlandırması için filmlerinden beş tanesinde (Dark Knight üçlemesi, Inception, Dunkirk) rol alan ama şu ana dek hiç başrol oynamamış birini seçti. Beyaz perdede ve tiyatroda 28 Days Later, Quiet Place II ve İngiltere’den global TV hiti Peaky Blinders gibi yapımlarda rol almış olan İrlandalı yıldız Cillian Murphy’i seçti. Nolan şunları söylüyor; “Çok önemli oyunculardan bazılarıyla kariyerlerinin başlarında çalışacak kadar şanslıydım. Cillian da onlardan biri. Onunla ilk çalıştığım zaman her şeyde çok yeniydi ama olağanüstü bir yeteneği olduğu belliydi ve kişisel, profesyonel ve yaratıcı olarak bağ kurduk. O yüzden her zaman Cillian’la çalışmanın yollarını arıyorum. Telefonu açıp ‘İşte bu. İşte bu film, başrol oynama vaktin bu, yeteneğini her yönüyle kullanacağın ve sana daha önce hiç karşılaşmadığın biçimde meydan okuyacak bir karakteri canlandıracaksın.’ Demek harika bir şey. Ve bunun için hazırdı. İkimiz için de bir rüyanın gerçek olmasıydı.” Murphy için Chirtopher Nolan’dan gelen o telefon unutulmazmış.  Nolan’la ilk kez Batman Begins’in seçmelerinde sonunda Christian Bale’in seçildiği Bruce Wayne rolü seçmesinde karşılaşan Murphy şunları söylüyor; “Chris’le tanışalı 20 yıl oldu. Ama o noktada bile hayranıydım çünkü Memento ve Insomnia’yı izlemiştim. O film için Chris’le tanışmak benim için çok önemliydi, ki şahsen benim Batman’i oynamam absürt bir fikirdi. O zamandan beri hissettiğim şey, Christopher Nolan senden bir şey yapmanı isterse boyutu ne olursa olsun kabul et oldu. Beni arayıp Oppenheimer’ı oynamamı teklif etmesini beklemiyordum. Ama etti. Telefonu kapattığımda orada şaşırmış bir halde oturup kaldım. Sonra işe başladık.” Murphy, Oppenheimer’ı oynamanın cazibesinin ve zor yanının fizikçinin müthiş zekasının ve ahlaki mücadelesinin hakkını verdiğini söylüyor. “Her zaman Oppenheimer’ın karmaşıklığının peşinden kovalıyoruz. Öyle müthiş bir zekanın olması bir yük olabilir. O tarz insanlar biz ölümlülerden tamamen farklı bir düzlemde çalışıyor ve bunun da kişisel ve ahlaki hayatlarına getirdiği kendi komplikasyonları ve zorlukları oluyor. En zor şeylerden biri de bu hikayede Oppenheimer’ın ahlaki yolculuğunu çizmekti. Çünkü büyük bölümünde beklenmedik olaylar yaşıyor.  Manhattan Projesi’ndeki işinde ahlaki olarak durduğu yer, yıllar sonra 2. Dünya Savaşı’nda nükleer politika açısından durduğu yer, nasıl değiştiği ve gelişen durumların kendisini başka insanlarla çatışmaya sokması gibi.”  Murphy role hazırlanmak için American Prometheus’la birkaç başka kitabı okumuş, saatlerce Oppenheimer’ın röportajlarını ve konferanslarını içeren görüntüleri izlemiş. Nolan’la ve kostüm tasarımcı Ellen Mirojnick’le birlikte çalışarak Oppenheimer’ın farklı görünümü kusursuz hale getirmişler. Derin bakışı, duruşu, piposu şapkası gibi. Murphy şunları söylüyor; “Onu Robert Oppenheimer benzeri gibi yapmaya çalışmıyorum. Tarihi materyallerden gördüğümüz ve Chris’in senaryosunda tanıştığım Oppenheimer’dan arındırılmış bir Oppenheimer. Betimleme ve yorum sentezine ulaşan uzun bir süreçti.” Murphy, mesleği ve fizyon kavramları hakkında bilgi kazanmak için ünlü fizikçi Kip Thorne’a danışmış. Ama Oppenheimer’a kolay gelen bilimi ve felsefeyi tam olarak anlamak için kendisine baskı yapmamış. Murphy şunları söylüyor; “Nüfusun büyük bölümü insanın varoluşu, dünyanın yapısı ve evrendeki yerimiz hakkında Oppenheimer gibi düşünmüyor ve düşünemiyor. Paradoksları takdir etmesiyle ve karışıklıklarıyla ve Kuantum mekaniğinin merceğinden kesinlikle görmüyor. O yüzden benim hepsini algılamaya çalışarak altı ay harcamam nafile olacaktı. Yapmanız gereken üzerindeki belirsiz, kavramsal kulpu almaya çalışmak ve sonra filmimiz için en önemli şey olan insanlığı çıkarmaya çalışmaktı. Bu tematik olarak büyük bir hikaye ama çok insani bir şekilde anlatılıyor. Bir tarih dersi değiş, didaktik ya da kuralcı değil. İnsanlara ‘Bundan öğrenmeniz gereken şey bu,’ demiyor. Ama insanların dünyamızda bugün olan ürkütücü olaylarla paralellikler kurabileceği ve düşünebileceği çok net. Düşünmeye sevk eden ve sizi çalıştıran film yapımı sinematik manzaranın önemli bir bölümü ve bence Chris bunu her zaman ilginç ve provokatif bir şekilde yapıyor.”

 

İyi Seyirler Dilerim

EFE TEKSOY

 

Efe Teksoy
Efe Teksoyhttps://alaturkaonline.com/
Sinema yazarı / Film Eleştirmeni

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Sosyal Medyada Bizi Takip Edin

181,421BeğenenlerBeğen
83,869TakipçilerTakip Et
3,552TakipçilerTakip Et
7,662TakipçilerTakip Et
42,100AboneAbone Ol

Kaçırmayın

Alaturka Online sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et