BÜTÜN ÜNLÜLER BURADA: Los Angeles’ta Robertson diye bir cadde var, orada Ivy diye bir lokanta var. Eğer ünlü görmek istiyorsanız Ivy’de öğlen vakti yola bakan bir masa tutun, bolca yıldıza rastlarsınız. Ya da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu esnasında New York’taki Türkevi’ne gidin. Tam piyasa yeri. Birleşmiş Milletler’e geçişi polis 46. Sokak’la Birinci Cadde’nin kesişiminde yer alan Türkevi’nin önünden verdiği için dünya liderleri sık sık karşıya buradan geçiyor. Dünya diktatörlerinden liderlere kadar…
– İŞTE ANCHORMAN: CNN’in bir türlü eskimeyen anchor’ı (bir tür Mehmet Ali Birand) Wolf Blitzer az önce Filistin’in devlet olarak tanınma kararına ABD’nin evet oyu vermeyeceğini duyurdu. Şimdi bu kaldırımda yeşil ışık bekliyor.
– PROTESTOYA İNAT SENEGAL: Nicolas Sarkozy. İşte Rasmussen. Birkaç blok ötede Senegalliler Wade’in ne kadar korkunç bir adam olduğunu anlatan gösteriler yapıyor. Dev bir heyet, rengarenk giyinmiş, Noel Ağacı kadar süslü bir panayır ordusunun eşliğinde Wade önümden geçiyor.
– TESELLİ TÜRKİYE’DEN: Wade’in şürekasının bir kısmı polis kordonunu geçemiyor. Bir yandan ‘Good Prezidan’ diye bağıran, üzerlerinde ‘Senegal için Wade’ kıyafeti giyen bu kadınları teselli edecek kişi bambaşka bir ülkenin lideri: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
– SELAM OLSUN: Türkevi’nden yanında Egemen Bağış’la çıkan Erdoğan hemen bu topluluğu fark ediyor. Asıl suratlı çıkmıştı Türkevi’nden, birden gözlerinin içi gülüyor, bu kalabalık hoşuna gidiyor. Ürkekçe el sallıyor, ‘Hello’ diyor. Kadınlar anlamıyor, ‘Türk Başbakan’ı’ dendiğinde heyecanlanıyorlar, çığlıkla karşılık veriyorlar. Erdoğan trafik ışıklarından geçmek üzereyken duruyor, ‘Türkiye’den Senegal’e selam gönderiyoruz, dediğimi çevir’ diyor, Egemen Bağış‘Greetings from Turkey to Senegal’ diye hiç duraksamıyor.
– PENINSULA BİR OTELDİR: Başbakan Erdoğan ve beraberindeki‘groupie’ gazeteciler 5. Cadde’deki The Peninsula’da kalıyor. Bir arkadaşım yıllar önce bu otelin asansöründe George Clooney’i görmüş, 20 kat falan beraber çıktıktan sonra anlamıştı kim olduğunu. Peninsula’da bir Türk ağırlığını anlamamak imkansız. Limuzinler, korumalar, gazeteciler, bolca Türk görevli…
– EN ZENGİN FAKİR ÜLKE: New York Post gazetesi şehirde sosyalleşen yabancı ülke liderlerini ve diplomatlarını yazıyor. Erdoğan’ın Peninsula’da kalmasında abartılacak bir şey yok. Bakın yıllık gelirini 1150 dolar olarak beyan eden Rwanda devlet başkanı nerede kalıyor: Mandarin Oriental’in geceliği 16 bin dolarlık süitinde. Suudi Arabistan heyeti The Plaza’yı tercih ediyor. Öğlen yemekleri için Nello hala popüler. Faslılar ve Nijeryalılar Harry Cipriani’de akşam yemeğinde birbirlerine komşu masalarda oturdu. Arjantin Cumhurbaşkanı Christina Fernandez de Kircher’in tanesi 5 bin 500 dolardan 20 çift Louboutin ayakkabı aldığı ayrı bir not. Filistin lideri Mahmut Abbas ve Mısır heyeti ise geceliği 3 bin dolarlık UN Millennium’da.
– AKŞAM NOBU, ÖĞLEN ALFREDO: Başbakan Erdoğan’ın dünya liderleriyle baş başa yediği öğlen yemeği ekibine de bir-iki saatliğine de olsa rahat nefes alma fırsatı verdi. Bir gece önce gazetecilerle Nobu’da akşam yemeği yiyen ekip, çarşamba öğleni de Rockefeller Center’daki Alfredo’da geçirdi. Gazeteciler de 5. Cadde civarında eksik kalan alışverişlerini tamamladı. Mehmet Ali Birand geçen gün‘5. Cadde ve Park Avenue’de vitrin gezsem’ diye yazmış. Birleşmiş Milletler’e 45 yıldır gelen Birand neredeyse hiç mağazanın olmadığı Park Avenue’da hangi vitrini merak etti acaba?
– EN İYİ TOPLANTI TV’DEN İZLENİR: Birleşmiş Milletler’in kapısında bir Rus gazeteciyle konuşuyorum. ‘Az önce Rus Devlet Radyosu’na bağlandım, şimdi de hiç işim kalmadı’ diyor, ‘Açıkçası evde İnternet’ten, televizyondan daha rahat takip edip daha kolay haber yapıyorum BM’yle ilgili.’ Hakikaten de normal şartlarda her yerini rahatlıkla dolaştığımız Birleşmiş Milletler’de bir‘Yasak hemşerim’ durumu mevcut bu aralar. Toplantılara çoğu zaman basın alınmıyor, basın merkezinde masa kapma yarışı kurultaylardaki gibi erken saatte başlıyor, en fazla dev ekranlardan olan biteni izliyorsunuz.
– POLİS DEVLETİ: Manhattan’ın UN’e yakın bölgelerinde yaşayanlar toplantılar yüzünden canlarından bezmiş durumda. Polis hemen hemen bütün ara yolları kapatmış durumda. Waldorf=Astoria Oteli Amerikalıların egemenliğinde olduğundan heyeti kaldığı için oralarda ekstra önlem alınıyor. Boynumdaki basın katı işe yarıyor çoğu zaman, en azından kimi ‘ayrıcalıklı’ kaldırımlardan geçmek için. Ama ne zaman ki Obama ya da bir benzeri arabayla geçiş yapacak olsa polis kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, kaldırımda diplomatlarla geçiş iznini bekliyoruz. Şehirde daha önce hiç bu kadar çok polis görmemiştim.
– SEVMEK DOKUNMAKTIR: Birleşmiş Milletler toplantısının, bu toplantıları gazeteci olarak takip etmenin en cazip tarafı dünyaya yön veren isimlerin, yüzlerce devlet başkanın ne kadar‘dokunulabilir’ ve yakın olduğunu görmek aslında. Herkes birkaç adım uzağımızda…
Ashton’ın çıplak bedeni uğruna
Tam üç ayrı yerde çırılçıplak görünüyor Ashton Kutcher; ‘Two and a Half Men’ dizisinin yeni sezonundan bahsediyorum. Charlie Sheen delirip kovulunca yerine ‘dot com milyarderi’ rolünde Kutcher’ı yerleştirdi yapımcılar. İlk bölümde de çırılçıplak soydular, tabii mozaikleyerek. 20 milyonun üzerinde izleyici de sit-com’u izledi.
‘Neymiş bu fenomen’ diye şöyle bir baktım daha önce hiç izlemediğim diziye.
80’li yılların sit-com formülünden bir adım ilerlememiş. Vur-kaç şakalar, ucuz espriler, zekadan uzak, ortalama konuşmalar… Tam ortalamaya hitap eden bir komedi dizisi.
İnsan ‘Seinfeld’ ya da ‘Curb Your Enhusiasm’ izleyince aradaki farkı anlıyor.
Ben daha sofistike bir dizi bekliyordum, çok sıradan bir dizi çıktı. Ama neden bu kadar popüler olduğu da bu yüzden çok anlaşılır: Basit. Basitlik televizyonda hep kazanıyor. (Oray Eğin / Aksam)