61.9 F
Los Angeles
26 Nisan 2024
AnasayfaAmerikaLos AngelesErgün Kırlıkovalı'dan Hain Bildiriye Satır Satır Yanıt

Ergün Kırlıkovalı’dan Hain Bildiriye Satır Satır Yanıt

Ergun Kirlikovali - Hain Bildiriye Yanit

Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi (Assembly of Turkish American Associations, ATAA) Eski Başkanı Ergün Kırlıkovalı “O hain bildiriye” satır satır yanıt verdi.

Beğendiysen paylaş! Paylaş ki, milletimizin ϋzerindeki ölü toprağını beraberce silkeliyelim…

O HAiN BiLDiRiYE SATIR SATIR YANITIMDIR

Ergün Kırlıkovalı , 16 Ocak 2016

11 Ocak 2016 tarihli ve

1128 imzali bildiri diyor ki:

Ve işte yanıtım:

Başlık:

1128 akademisyenden

barış çağrısı

Başlık:

Biz bu filmi çok gördük…

“Bu suça ortak olmayacağız”

Hendek kazan, barikat diken, mayınlayan, asfalt yollara bomba yerleştiren, sivil yaşamı zindan eden, asker-polis-sivil-kadın-bebek demeden önüne geleni öldüren teröristler azmışken, devlet barışı kiminle ve nasıl yapacak?

Hangi devlet topraklarındaki bir silahlı şiddet örgütü ile barış yapar?

Batıya El-Kaida veya ISİŞ ile barış yapmayı da önerir misiniz?

Çözüm sürecini PKK bomba stoklamak, mayın yerleştirmek ve kanlı saldırılarını şehirlere yaymak için kullanan bir terör grubu ile mi barış yapılacak?

Yani PKK kurşun atacak, devlet “Ne olur atmayın, oturun konuşalım, barış yapalım” mi diyecek?

Siz hangi planette yaşıyorsunuz?

Siz ne içiyorsunuz? Kafayı ne ile buldunuz?

Vatanı eli kanlı teröristlere, hendekçilere, mayıncılara, bombacılara karşı savunmak ne zamandan beri “suç” sayılmaktadır?

Yani sizce, şimdi, şehitlerimiz “suç” mu işlemektedir?

Bu haince bildiriden sonra sizler Türk halkının yüzüne nasıl bakacaksınız?

Bu fakir millet, kısıtlı olanakları ile size en iyi eğitimi verdi. O bildiriyi imzalamaya hiç ama hiç utanmadınız mı?

Haydi imzacı yabancıları anladık, onlar Türkiye’nin bölünmesini, parçalanmasını, ve hatta mümkünse, yıkılmasını zaten hep istediler. Peki, ama, ya sizler?

Türkiye’de doğup büyüyenler?

Türkiye’nin bu imzacıların dedelerinin ihanetlerine rağmen kurulduğunu bilmez misiniz?

Ali Kemal’ciler Kurtuluş savaşımız sırasında istanbul basını için ne ise, bu bildiriciler de 2016 akademiyası, üç aşağı beş yukarı, için odur.

Bizler, yurtseverler, Türkiye’mizi bu hainnlere rağmen başarılı kılmak zorundayız.

“Barış İçin Akademisyenler” ismiyle birleşen öğretim üyeleri, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşanan çatışmalara ve sokağa çıkma yasaklarına dikkat çekmek için İstanbul ve Ankara’da eş zamanlı olarak toplandı.

Hendekler-mayınlar bir hafta sonunda olmadı;  PKK haftalar, aylar, hatta yıllar süren bir hazırlık devresi geçirdi. O çatışmaları n çıkacağı belli olana kadar neredeydi bu “Barış İçin Akademisyenler”?

Yani terörist hazırlık yapsın, atağa geçsin, bombalar-mayınlar-kanaslarla asker-polis-doktor-hemşire şehit etsin,  kadın-bebek demeden sivilleri öldürsün, bunlara itirazları yok ta sayın akademisyenlerin.  Ancak, devlet halkını korumaya geçince barış nihayet akıllarına geliyor bu akademisyenlerin, öyle mi?

Bini aşkın akademisyen kalıcı barış için masaya dönülmesi çağrısı yaptı.

Bu akademisyenlere Albert Einstein’ın güzel bir sözünü hatırlatmak isterim:  “Defalarca aynı şeyi tekrar ederek değişik sonuçlar beklemek deliliktir (Doing the same thing over and over but expecting different results each time is insanity.)”  O halde bu akademisyenler deli mi?


İmza veren akademisyenler

Görünüşe göre, liste şu gruplardan oluşmuş:

a) Goygoycular (okumadan imzalayanlar): Sorumsuz, bilgisiz, ve duyarsız. Bunları geçiniz..
b) Militanlar: PKK-dağ ve HDP-şehir kadrolarına yakın duran akademisyenler
c) Hendekçiler: Kürt milliyetçiliği yapan “barış” adı altında PKK nın patlattığı bombaları görmemekte ısrar edenler
d) Fetöcüler : Fetullah Terör Örgütü akademisyenleri.
e) “Derin Dinkçiler” (Ermeni terörünü ve kurbanlarını ısrarla yok sayanlar.)
f) Soykırımcılar ve özürcüler (Ermeni isyanlarını, ihanetlerini, toprak isteklerini ve bunların sonucu can veren çoğu Türk 518,000 Müslümanı yok sayanlar.)
g) Nefretçiler: RTE/AKP nefretini bir tutku haline getirip, Türkiye’nin çıkarlarının dahi üstüne taşıyanlar (Bunlar için Türkiye’nin bölünmesi bile, eğer RTE’yi üzecekse kabul görür.)
h) Yabancı düşmanlar:(Buna yoruma gerek yok.)
i) Diğer (bu grupta benliğinden şüphe duyanlar, ezikler, yalakalar, saflar, ve diğerleri var.)

Nasıl, tam evlere şenlik bir kadro, değil mi? Bunlar madem ki “barış” istiyorlardı, sahte ve düzmece delillerle hayatları karartılan şerefli Türk subay ve assubayları hapislerde yıllarca ömür tüketirken neredeydiler? Bir tekinden “çık” çıktı mı?

KALICI BARIŞ İÇİN ÇÖZÜM YOLLARININ KURULMASINI İSTİYORUZ”

Peki, güzel de , bunun için PKK terörünü görmezden gelip, halkını koruyan devletin güvenlik güçlerini suçlu mu ilan (ya da ima) etmek gerekir? Sizin “adalet” duygunuz hiç kalmamış mıdır?

İstanbul’daki bildiriyi okuyan Doç. Dr. Alper Açık, şunları söyledi:

Tek tek ele alalım:

Yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini,

Devlet bunu yapacağını, oraların tekrar inşa edileceğini, bizzat başbakanın ağzından beyan etti. Ve bunu siz istediğiniz diye değil, doğrusunun bu olması gerektiği için yaptı.

bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.

Siz, savaş sırasında Afganistan’a, Irak’a, şimdi Suriye’ye girebiliyor musunuz? Dün Vietnam’a, Kore’ye girebildiniz mi? Ondan evvel IDS ve BDS sıralarında savaş bölgelerine hangi gözlemci girebildi ki? Birincisi can güvenliği yok. İkincisi, ya sizin gibi satılmışlar girer de yanlış raporlar düzenlerlerse? Olmaz, olmaz demeyin, haksız ve kötü niyetli bildiriniz, düzmece raporların olabileceğinin en inandırıcı göstergesidir. Ne zaman ki savaş biter, PKK bitirilir, bölge barışa kavuşur, o zaman gidersiniz. Daha da önemlisi, bölge rahatladığında oraya turist olarak gitmeniz olurdu. Böylece, yapacağınız harcamalarla hiç olmazsa bölgenin kalkınmasına katkı yaparsınız. Şu anda bölgenin yıkımına katkı yapıyorsunuz, bravo size.

Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını istiyoruz.

“Kürt siyasi iradesi” ortada yok ki? Yoksa siz “Arkamızı terör örgütlerine dayadık” diyenleri siyasetçi mi sandınız? Bunlar PKK nın masası… uzantısı…esiri… Teröristle müzakere nerede görülmüş? Yakışır mı koskoca Türkiye Cumhuriyetine? “Kürt siyasi iradesinin talepleri” ni içeren bir yol haritası istemişsiniz. Emriniz olur. Şimdi nasıl yapalım? Bunlar özerklik adı altında bölünme istiyorlar? Ver-kurtul mu yapalım? İyi de nereleri verelim? Siz ne buyururdunuz?

Müzakerelere tekrar başlanması halinde çözüm için gözlemciler arasında gönüllü olarak bulunacağımızı beyan ediyoruz.”

Eminim bulunmak istersiniz de, size kim güvenir?  Türk milleti size izin verir mi?

Sizin kötü emelleriniz zaten apaçık ortada. Neyin nesini gözlemleyeceksiniz? Kanla sulanmış toprakları, siz birkaç hain akademsiyen istedi diye hemen PKK-HDP cephesine verecek miyiz? Şehitlere ne deriz? Atatürk’e ne deriz? “Atam, senden sonra PKK diye kanlı bir terörist grup çıktı, yanına bir takım akademisyenleri de aldı; bastırdı. Eh, bizler de “barış” olsun diye, ver-kurtul yaptık. Kusura bakmayasın.” mı diyeceğiz? Sizler bu diplomaları pazardan filan mı aldınız?

Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte,

“Sokağa çıkma yasakları” diyorsunuz ama neden onlara başvurulduğunu söylemiyorsunuz? Hendekleri, barikatları, mayınları, bombaları yazmayı unutmuşsunuz. Bence devlet, imzacıların bu hendekleri incelemesine izin vermeli. Böylece imzacı hainlerden de PKK sayesinde kurtulmuş oluruz. Sağ kalırsanız, hiç olmazsa, neden “sokağa çıkma yasakları” öldüğünü—eğer bir parçacık dürüstseniz—anlatırsınız. Neden binlerce yerleşim yeri arasından bu sayılan yerlerde “sokağa çıkma yasakları” konulmuş, yazarsınız. Sonra mahsur kalan halkı “fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm eden” kim? Devlet mi? PKK mi? Eğer sizin içinizde zerre kadar şeref, haysiyet, dürüstlük ve adalet duyguları kalmışsa şu basit soruya yanıt verirsiniz?

…yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, …

Silah dediğin ne ağırdır, ne de hafif. Duruma göre en “uygunu” kullanılır. Adam bıçakla saldırıyorsa tabanca ile savunma yeter; roket-atar ile, bomba ile, mayın ile saldırıyorsa tank, top, tüfek, uçak ne gerekirse kullanırsın. Boşuna duygu sömürüsü yapmayın, sizi gidi imzacı hainler sürüsü!

…yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve  Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, ve sosyal bir hukuk devletidir. Vatandaşların şikayetlerini dile getirebilecekleri hukuk yolları ardına kadar açıktır. Bu söylediklerine inanıyorsan, delilin de varsa, buyur askeri, polisi, devleti mahkemeye ver. Çıkan kararı beğenmezsen, davanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşı. Göreceksin ki, AİHM kararı karanlık suratında bir tokat gibi saplayacak. “demokrasilerin terör karşısında kendilerin koruma refleksi ve hakkı vardır.” Diyecek AİHM kararı. Anladın mı geri zekalı, imzacı, hain akademisyen?

Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini…

Hmmm. Devlet katliam yapıyor ha? Peki PKK nedir? Kızılay mı? Çocuk Esirgeme Kurumu mu? PKK teröristleri piknik mi yapıyor? Papatya mı toplayıp halka dağıtıyor? Siz televizyon da mı seyretmezsiniz, imzacı hainler? Çocuklara hediyeler veren, yaşlı insanları sırtında taşıyan, mahsur kalanlara kapı kapı yiyecek ulaştıran Türk askerini ve polisini görmez, bilmez misin? Yalan ve iftira bu kadar mı senin ciğerine işlemiş, ey utanmaz imzacı hain akademisyen?

…sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını…

Devlet dediğini yapar, insanlar sokağa çıkar da PKK onlardan bir kısmını öldürürse, sorumluluğu üzerine alacak mısın? Boş laf etmek kolay; ardında duracak mısın? Şimdi sen buna da kolayca “evet” dersin, çünkü senin için yalan, iftira, aldatmak birer oyun. Neyse ki, biz Atatürk’ün ülkemizi emanet ettiği gençlik sizin kadar aymaz, umursamaz, sorumsuz, ve karaktersiz değiliz.

…gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını,

Adresi yukarıda yazdım: yazdığın saçmalıklara inanıyorsan, yüreğin de yetiyorsa, askeri, polisi, devleti mahkemeye ver. İç hukuk yollarını tüket. Sonra da AİHM’e git. Çünkü anlaşıldı, oradan bir hukuk tokadı yemeden uslanmayacaksın.

Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

Peki şimdi bununla PKK terörüne karşı yukarıda sayılan bölgelerde verilen savaşın ve vatan savunmasının ne alakası var?

Siyasi iktidar ile sorunun varsa, seçilmiş politikacılarına ulaşır derdini anlatırsın; fikirlerin de TBMM’ye taşınmış olur. Çözüm orada bulunur. Demokrasilerde bu böyle. Yoksa devletini küçümseyerek, güvenlik güçlerine iftira ve hakaret ederek, yalan yanlış metinlere imza koyup Türk halkını aldatarak bir yere varamazsın.

Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor…

Düzeltiyorum:  ” PKK ‘nın Kürt kökenli Türk halkına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor…” 

…bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor…

Okumuş-cahiller sürüsü, sizden utanç duyuyoruz… Katliam varsa, yapan PKK’dir, Mehmetçik ya da Türk Polisi değil. Ortada bir suç ortaklığı konusu var ise, bu olsa olsa, sizin Türk milletini yanıltmak ve Türk devletine iftira ve hakaret etme suçlarınızın ortaklığı ile ilgili olsa gerektir…

“Araştırmacı” imiş. Sen daha gözünün önünde hergün cereyan eden bir PKK terör saldırısını göremiyorsun; neyi araştıracaksın? Elalem gidiyor aya; benim bazı hain akademisyenlerim kaldı yaya… İşleri güçleri fesat… Bildiri yayınlamak… Biriniz de bir gün bir buluş yapın yahu… Adam gibi bir kitap yazın… Bırakın siyaseti… Adam gibi işinizi yapın!

…bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”

Tamam, siz onları taahhüt edin ve aynen de yapın. Hiç sorun değil. Ben size ne olacağınız buraya yazayım da “araştırmak” zahmetine katlanmayın:

Silopi sustu, Sur yakında susuyor. PKK resmen bitmek üzere. Artık “kan dursun” edebiyatı da yapamayacaksınız, çünkü ortada kan akıtacak bir PKK kalmayacak. O zaman demokratikleşme ve kalkınma süreçleri de “silahların gölgesinde” olmayacak. Bölgede terörün kökü kazınıncaya kadar operasyonlar sürecek ve sonunda bölge halkı huzura kavuşacak. Türkiye Cumhuriyeti, tek vatan, tek bayrak, tek devlet ve tek millet olarak dünyanın en güçlü ülkeleri arasında yerini alacak. Size de bunların tarihini yazmak kalacak. Hepinize şimdiden iyi “araştırmalar“.

Son sözlerim şunlardır:

Demokratik bir ülkede, şiddete başvurmadan görüşlerini açıklayan insanların, her kim olurlarsa olsunlar, adli kovuşturmaya uğramasını, polis marifetiyle gece yarısı evinden alınmasını asla istemem. Dilerdim ki, bu imzacı akademisyenlerin yanıtını imza koymayan diğer akademisyenler versin, verebilsin… Dahası, imzacılara katılan sanatçı ve basın mensuplarının da yanıtlarını, benim burada yaptığım gibi, onların meslektaşları ve karşıtları, uygarca versin. Böyle olsa, bana bu satırları yazmak düşmezdi. Ama, hain bildiri 11 Ocak ta yayınlandı, aradan beşgün geçti, Türkiye’de “TIK” yok! Bu çok zoruma gitti. O yüzden oturup yazdım. Bizim milletimiz, okumayı pek sevmiyor, yazmayı ise hiç sevmiyor. O yüzden bütün işler bir avuç yurtsevere kalıyor. Ben artık yoruldum ve yeni kalemler görmek istiyorum.

İmzacı akademisyenlerin Ergenekon, Balyoz, vs. gibi birçok hukuk kıyımlarında sessiz kalması düşündürücüdür. FETÖ’cu akademisyenlerin böyle yapması normaldir ama diğerlerinin bu konuda seslerini yükseltmesi, şimdiki hareketlerine bir nebze olsun, haklılık verebilirdi. FETÖ hukuku katletti, herkes bu durumu seyretti.

Milattan Önce 209 yılından, Çin’den beri, ara vermeden mevcudiyetini sürdüren, dünyadaki tek ordu olan şanlı Türk ordusu, bugün 2225 (ikibinikiyüzyirmibeş) yaşındadır. Türklerin icadı olan “on-yüz-bin sistemi” ile süratle ve büyük bir disiplinle organize olabilen bu güç, Türklerin tarih boyunca üç kıtada neden ve nasıl imparatorluklar kurduğunun, neden bir türlü yenilemediğinin ve yok edilemediğinin de sırrıdır. Ordu Türk milleti için daima bir şans, görünmeyen sihirli bir el olmuştur. Atatürk liderliğinde Kurtuluş savaşını başlatan, zaferle sonuçlandıran, reformları yapan da bu müthiş güçtür. Bu gücün farkında olmayarak isyan, ihanet ve saldırıya kalkışanlar, ya PKK gibi fiziki olarak bitmeye, yada imzacılar gibi manevi olarak bitmeye, rezil ve mahçup olmaya mahkumdur. FETÖ-akademisyenlerini ve FETÖ-hukukçularını, Türk milletinin sevgilisi olan işte bu Türk Silahlı Kuvvetlerine “terörist” yaftası yapıştırdığı için ömrüm boyunca asla ve asla affetmeyeceğim. Ama bu imzacı bölücüler de, şerefsizler listemde, hemen FETÖ’nun ardından, yakın ara ikinci gelenlerdir.

Yüce Türk milleti, uyan artık! Üzreindeki bu ölü toprağını at! Bak, düşmanlar içimize girmiş. Benim ile aynı adı taşıyor, aynı dili konuşuyor, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin baş düşmanı. Batı da dün Ermeni ile yaptığı hainliği ve bölücülüğü, bugün PKK ve Kϋrt milliyeçileri vasıtasıyla yapmaya çalışıyor. Elin oğlu ayağının altındaki halıyı çekip alıyor, sen hala ayakta uyuyorsun. Bu bildiri vatana ihanettir. Artık sen de ses ver, kardeşim! Yaz, çiz, konuş!

Oxford Üniversitesi bünyesinde Terör ve Çatışma Çözümü çalışmaları için kurulan CRIC (Centre for the Resolution of Intractable Conflict) merkezine kıdemli öğretim üyesi olarak atanan Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın güzel Türkiye’mizi harika bir şekilde anlatan şu sözlerini bu vesileyle paylaşmak istiyorum:

Türkiye bir ruhtur, manevi bir bütünlüktür…. Türkiye bir devlet olmanın çok daha ötesinde büyük bir fikirdir. Bu fikir bizim kalbimizde, zihinlerimizde yerleşiktir. Kişilerle, yönetimlerle, nesillerle kaim değildir. Mezhebi sevgidir; birliktir. Bu nedenle Türkiye yalnızca üzerinde yaşanan bir vatan ya da kurallarına uyulan bir devlet değil, atalarımızdan devraldığımız, içimizde yaşattığımız ve çocuklarımıza miras bırakacağımız bir ümittir.’

NE MUTLU TÜRKÜM DiYENE!

Ergün Kırlıkovalı , 16 Ocak 2016

Beğendiysen paylaş!
Paylaş ki, milletimizin ϋzerindeki ölü toprağını beraberce silkeliyelim…

ALATURKA AİLESİ ÜYELERİ NE DİYOR?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Sosyal Medyada Bizi Takip Edin

181,527BeğenenlerBeğen
80,910TakipçilerTakip Et
3,552TakipçilerTakip Et
7,662TakipçilerTakip Et
41,800AboneAbone Ol

Kaçırmayın

Alaturka Online sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et