Günümüzde akla gelen, hayal ettiğimiz her şey ama her şey beyazperde üzerinde hayat bulabiliyor artık. Ankara doğumlu, 31 yaşındaki Coşku Turhan da kendisine bu yolu seçmiş.
1900 yılında, sinema sanatı henüz emekleme çağındayken, sinemacı J.Stuart Blackton’ın ‘The Enchanted Drawing’ isimli iki dakikalık filminde aktörün tuval üzerine çizdiği şapka, gerçek bir şapkaya dönüştüğünde yer yerinden oynamıştı. Blackton’ın canlanan şapkasından bu yana Hollywood, görsel efekt konusunda akıl almaz bir yol aldı. 1933 yılında King Kong’un güzelliğiyle ünlü Fay Wray’i kurtarmak için dinozorla tutuştuğu kavga, Kirk Douglas’ın denizaltısının denizin 20.000 fersah altına inmeye başladığı an, sakin kasabanın belası Jaws, Star Wars ve niceleri Hollywood’un unutulmaz görsel efekt harikaları arasında yerlerini aldılar.
Günümüzde ise akla gelen, hayal ettiğimiz her şey ama her şey beyazperde üzerinde hayat bulabiliyor artık. Ankara doğumlu, 31 yaşındaki Coşku Turhan da kendisine bu yolu seçmiş. O, Hollywood’da hayalleri ve düşleri unutulmaz sahnelere ya da karakterlere dönüştürüyor. Sony gibi bir dünya devinde çalışan Turhan; ‘Beowulf’, ‘Alice in Wonderland’, ‘Green Lantern’, ‘G-Force’, ‘Eagle Eye’ gibi gişe rekortmeni filmlerde görsel efekt uzmanı olarak çalışmış. Şimdi ise sırada ‘The Amazing Spiderman’ var. Üniversite yıllarından beri birlikte olduğu eşi Ceyla Doral Turhan ile Los Angeles’ta yaşayan Coşku Turhan aynı zamanda bir müzik tutkunu, hatta Kenan Doğulu’nun ‘Rütbeni Bilicen’ şarkısının müziği kendisine ait.
– En başa, Ankara yıllarına dönelim. Bu noktaya nasıl geldiğini lise yıllarından itibaren kısaca anlatır mısın?
Liseyi Bilkent International School’da okudum. Daha sonrasında Bilkent Üniversitesi’nde grafik tasarımı üzerine eğitim aldım. Orada aldığım temel tasarım ve yaratıcılık odaklı eğitim, kariyerimin şekillenmesinde çok yardımcı oldu. Aynı zamanda 16 yaşından beri caz, piyano ve müzik yapımıyla uğraşıyorum. Bilkent Konservatuarı’nda caz yan eğitimi aldım. Sonrasında bir sene F-Inity adlı grubumla festivallerde ve Ankara’da çaldım. Sonra başvurduğum University of Southern California’dan (USC) kabul gelince Los Angeles’a animasyon ve film üzerine yüksek lisans yapmak için taşındım.
– Yaptığın işi tam olarak anlatabilir misin?
Görsel efekt uzmanıyım. Bilgisayarla yaratılan karakterlerin ve çevrelerin tasarımı, renklendirilmesi, ışıklandırması ve bütün yaratılan elemanların bir araya getirilmesi üzerinde çalışıyorum. Uzmanlık alanım gerçekçi görünen karakterler ve çevreler. Yani eğer bir filmde izlediğiniz karakterlerin ve çevrelerin bilgisayarla yaratıldığını anlayamıyorsanız, ben işimi iyi yapmışım demektir. Şu anda 20 kişilik bir ekibin lideriyim. Bir sürü benzer sahneden oluşan sekanslardan sorumluyum. Bir sekansın görünümü ve nasıl şekilleneceğini tasarlayıp ekibimdeki diğer sanatçılara dağıtıyorum. USC’de animasyon ve film eğitimi.
– Görsel efekt uzmanı olarak ilk olarak hangi filmde çalıştın? Nasıl bir deneyimdi?
Beowulf! Harika bir deneyimdi. Çevremde her şey yeniydi ve ben işin inceliklerini öğrenmeye çalışıyordum. Çok meraklıydım! Etrafımdakilere soru sorup durdum. Hatta bunu biraz abarttım, ama bir iki ay içinde sistemi anladıktan sonra her şey çok daha kolay oldu.
– USC’de animasyon ve film okudun. Kabul edilmesi zor bir bölüm mü? Kaç kişi okudunuz? Ünlü hocaların oldu mu?
Evet zor. Daha doğrusu öğrenci kabul ederken bir işi çok iyi yapan değil, bir sürü dalda yetenekli insanları alıyorlar. Sınıfımda psikoloji okumuş, din okumuş insanlar vardı. Benim dönemimde 22 kişiydik. Forrest Gump, Geleceğe Dönüş serisi ve daha birçok kült filmin yönetmeni Oscar ödüllü Robert Zemeckis’in yanı sıra Tom Sito, Drew Casper ders veren ünlü hocalardandı.
– Yaptığın işi USC’de okumadan yapabilir miydin?
Hayır yapamazdım. Daha doğrusu Los Angeles’ta Sony gibi bir şirkette iş bulamazdım. Okulda çok geçmişi olan bir film kültürü olduğu için insan ister istemez bu ortamdan etkileniyor ve ilham alıyor.
– Aldığın eğitimi Türkiye’de verecek bir okul var mı?
Severek yapılan iş ruhu kesinlikle yormuyor Türkiye’de bildiğim kadarıyla geniş kapsamlı bilgisayarlı animasyon eğitimi veren bir okul yok. Böyle bir okulun ya da bölümün açılmasına yardımcı olmayı hatta ders vermeyi çok isterdim.
– En çok hangi filmde, hangi yönetmenle çalışmaktan keyif aldın?
‘Alice in Wonderland! Çok zevkli bir projeydi; çünkü çalıştığım ekip çok eğlenceliydi ve üstünde çalıştığımız sahneler ve karakterler çok ilginçti. ‘Green Lantern’ da çok keyifliydi. O filmde üzerime düşen sorumluluk fazlaydı. Bütün bir şehrin ışıklarını, binalarını, renklerini atmosferini yaratmak çok zevkli bir işti.
– Yaptığın iş yorucu mu? Çalışma saatlerin nasıl?
Çok yorucu. Özellikle filmin gösterime giriş tarihine 3-4 ay kala çok yoğun oluyorum. Örneğin, hafta içi sabah 9 akşam 10, Cumartesi günleri 9-6 arası, bazen de pazarları çalışmak normal bu sektörde. Ancak şunu söyleyebilirim ki; severek yapılan işler ruhu kesinlikle yormuyor.
– Yeni projeler var mı görünürde?
Şu anda ‘The Amazing Spiderman’ filmi üzerinde çalışıyorum. Bir sonraki film Sam Raimi’nin filmi ‘OZ’ olacak gibi görünüyor. Ondan sonra yavaş yavaş Türkiye’de bir şirket kurma planlarını güçlendirmek istiyorum. Bu arada zaman bulabilirsem hep yapmayı istediğim enstrümental albümü de Los Angeles’de kaydetmek istiyorum. Türk filmlerine efekt kalitesi
– Bir Türk filmi için sana teklif gelse değerlendirir misin?
Büyük zevkle hem de! Türk filmlerindeki efektlerin kalitesini dünya standartlarına getirmek büyük bir hedef benim için.
– Sence Türkiye’de gereken önem verilmiyor mu efektlere, yoksa maddi yetersizlik mi var?
Türkiye’de kesinlikle buradaki kadar yetenekli eleman ve teknik kapasite olduğuna inanıyorum. En büyük sorun zamanın çok kısıtlı, bütçelerin de çok az olması. Amerika’daki verimli sistemi Türk insanının kıvrak zekasıyla birleştirirsek muhteşem işlerin çıkacağına eminim.
– Biraz ailenden bahseder misin?
Annem ve babam kariyerlerini sıfırdan yaratan çok başarılı insanlar, zaten kendi şansımı kendim yaratmayı, imkansız diye bir şey olmadığını, çok istersem her hayalimin gerçeğe dönebileceğini bana onlar öğretti. Eşim Ceyla Doral Turhan’la Bilkent Üniversitesi’nde Grafik Tasarımı okurken tanıştım. Daha doğrusu kendisinden etkilendiğim için yanına gidip kendimi bir demet çiçekle tanıttım. Kişiliği, sevgisi, zarafeti ve kendine özgü çevresine ışık saçan karakteriyle, birlikte olduğumuz 12 sene boyunca bana çok şey katmıştır.
– Annen ve baban desteklediler mi seni aldığın her kararda?
Özellikle annem mimar olmamı çok istedi fakat binalar bana hiç çekici ve dinamik gelmedi. Ancak hayatımda biri dışında verdiğim bütün kararlara ellerinden geldiğince destek verdiler. Amacım üniversiteyi Berklee School of Music’te okuyup müzik kariyeri yapmaktı; fakat okula kabul edildiğim halde müzik hayatının iyi bir maddi getirisi olmayacağına dair beni ikna ettiler. Onların desteği ve tavsiyeleri olmasaydı şu andaki konumumda olmam çok zor olurdu.
– Yine de müzikten kopmadın! ‘Rütbeni Bilicen’den bahsedelim. Kenan Doğulu ile nasıl tanıştınız? Nasıl ikna ettin onu müziklerini dinletmeye, olaylar nasıl gelişti?
Ortak bir arkadaşımız aracılığıyla tanıştık. Bir akşam kendisine müziklerimi dinlettim. Çok beğendi. Bir gün parçalarımdan birini albümüne koymak istediğini söyledi. Kendi evinde parçanın A’sını B’sini C’sini oturttuk, sonra ben parçanın prodüksiyonunu bitirirken Kenan da Türkiye’de sözlerini yazdı. Türkiye’de canlı enstrümanları kaydedip mixini yaptiktan sonra ‘Rütbeni Bilicen’ çıktı ortaya.
– Sence neden Kenan Doğulu seninle çalışmayı tercih etti?
Bu işten para kazanmak gibi bir hırsım olmadığı için herhalde. Müziği yapmış olmak için ya da birilerini tatmin etmek için değil severek, zamanımdan ve özel hayatımdan ödün vererek yapıyorum. Bu da umuyorum ki yaptığım işlere yansıyordur. Kenan da sanırım bu enerjiye kendini yakın hissetti.
– Kariyer hedefin nedir?
Los Angeles ve İstanbul’da post prodüksiyon şirketleri kurup hiçbir gişe kaygısı olmayan değişik tarzlarda Türk filmleri çekmek istiyorum. Yaparken zevk aldığım, insanların severek izleyeceği ve dinleyeceği, kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri, yeni şeyler keşfedebilecekleri eserler yaratmak istiyorum. Ayrıca, kendi bestelerimden oluşan enstrümental bir caz albümü çıkarmak istiyorum. Eğer kabul ederse, burada değerli müzik insanı Arto Tunçboyaciyan’la çalışmak istiyorum. Bu sırada remix yapmaya, besteler üretmeye ve piyano çalmaya mutlaka devam edeceğim.
İstanbul ve Türkiye bizim için vazgeçilmez
– Los Angeles’ta olmaktan, yaşamaktan dolayı mutlu musun? Bir noktada Türkiye’ye dönecek misin?
İstanbul benim için bir numara, sonra da Los Angeles geliyor. Los Angeles film sektörünün merkezi. Film kültürü şehrin her yerine bulaşmış durumda, burada eski ve yeni filmlerle ilgili her şeyi bulmak mümkün. Ayrıca iklimi ve yaşam standartları açısından yaşaması çok rahat bir şehir olduğu için eşimle birlikte bu şehri çok seviyoruz. İstanbul ve Türkiye bizim için vazgeçilmez olduğundan bir gün dönmeyi planlıyoruz; öte yandan Los Angeles’la bağımızı ömür boyu koparmayız diye düşünüyorum.
Oscar favorim Ceylan Akın çoktan hak etti
– Genel olarak Türk sineması hakkında ne düşünüyorsun? Bu yıl iddialı filmler var. Artık bir yabancı film Oscar adayı çıkarır mıyız sence?
Aralarında klasikleşmiş ve dünya sinemasında önemli yer edinen filmlerimiz dışında ne yazık ki çoğunlukla maddi imkansızlık dolayısıyla kötü uygulanmış muhteşem hikâyeler var Türk sinemasında. Maddi imkanlar arttıkça, uygulamaların ne kadar güzelleştiğini hep birlikte görüyoruz zaten. Ancak, umarım kendi rengimizi, samimiyetimizi, Amerikan filmleri gibi olma kaygısına kaybetmeyiz! Yabancı Oscar adaylığı için Nuri Bilge Ceylan favorim. Bence son iki-üç senenin yabancı film Oscar’ını alan filmlerden çok daha nitelikli filmleri var. Şu ana kadar almaması ayıp. Fatih Akın’ın da Oscar’ı çoktan hak ettiğine inanıyorum.
Cem ARIDAĞ / NEW YORK