İslam dini akıl ve vicdan dinidir. İnsan aklı ile dinin bildirdiği gerçekleri görür ve vicdanını kullanarak gördüklerinden sonuç çıkarır. Örneğin akıl ve vicdan sahibi bir insan kendisine hiçbir bilgi verilmese bile evrendeki herhangi bir varlığın özelliklerini incelediğinde bunun üstün bir Akıl, ilim ve Güç sahibi tarafından yaratıldığını anlar. Veya dünyada yaşamın meydana gelebilmesi için gereken binlerce koşuldan sadece birkaçını görmesi bile, dünyanın insanların yaşayabilmeleri için özel olarak yaratılmış bir gezegen olduğunu anlaması için yeterlidir, akıl ve vicdan sahibi bu insan, dünyanın tesadüfen oluştuğu gibi bir iddianın saçmalığını ise kolaylıkla anlar. Kısacası aklını ve vicdanını kullanarak düşünen her insan Allah’ın varlığının delillerini tüm açıklığı ile görebilir. Bu insanlardan bir ayette şu şekilde bahsedilir:
” Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin (pek yücesin) bizi ateşin azabından koru.” (Ali İmran, T91) derler.
HİCRET TAKVİMİ, 20 Aralık 2008
+
Bu ayette mukayeseye dayanan bir Allah anlayışı vardır. Varılan yargı Ortaçağdaki dünya görüşünü yansıtmaktadır.
Şimdilerde ise bilimsel veriler karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel veriler karşımıza çıkınca düşünme biçimimiz doğal olarak değişecektir.
Bu konuda bilim peşin yargılarımızı sarsmaktadır.
Bilim şöyle demektedir: “Hiçbir madde yoktan var olamaz; var olan da yok olamaz.” ‘Maddenin Sakınımı Yasası. Lavezion)
Biz bir Yaratan aradığımız zaman sorular arka arkaya gelir. Peki, bu dünyayı yaratan bir somut (maddi) bir varlık varsa O’nu kim yaratı.
Öyle, Allah’ı yaratan bir varlık olsaydı; O, Allah olmazdı…O’nun varlığı kendindendir. Diyerek mantığı zorlayan savlarla Allah’ın varlığı kanıtlanamaz.
Bir kere artık şu iki kavramın ayrı ayrı anlamlara geldiğini bilmek zorundayız.
Allah da vardır; Yaratan’da vardır. Bu ikisi birbirinden ayrılmalıdır.
Yaratan maddedir; dünyadır, evren’dir. İslam uluları bu görüşü vahdet-i vücud (varlığın birliği) olarak dile getirmişlerdir. Öyle ki kendilerini bu varlığı bir parçası olarak gördükleri içindir ki “Enel Hak!” demişlerdir. Enel Hak yaratan yaratılan birliği demektir. Ne var ki halk bunu anlayamamıştır. Boşu boşuna bu sözleri söyleyenlerin canına kıymıştır.
Allah’a gelince doğa yasaları ile insanlık yararına konulmuş toplum yasaları yanında yüksek ve evrensel insanî değerler, ahlaki nitelikler, erdemli yaşam kuralları, doğruluk, dürüstlük, iyilik, sevgi, şefkat gibi yapmak ve uygulamak zorunda olduğumuz davranış kuralları bütünüdür. Bu ve benzeri kurallar Allah kavramının kapsamı içindedir.
Bunu İslam dini de kabul etmektedir. “Hiçbir yere sığmadım; mümin kulumun kalbine sığdım” dendiği gibi birçok ayette de “Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (K. 50/16) denmiştir…
Av. Eren Bilge Balta, 21.7.2010
alaturkaonline.com