20.12.1969: Öğle yemeği için eve gidiyorum.. Veli çevirdi beni. Akyol’da kalaycılık yapar. Esmer, ufak tefek, kısa boylu gencin biri.
Sözü uzatmayalım, konuya girelim:
– Hayri bey bir dakika?
– Buyur!..
– Ne var, ne yok?
– Sağlığın…
Dilinin altında bir şey var. Söylemeye çekiniyor.
– Ne var? Bir şey mi oldu yoksa?
– Dün, dün sen öğle üzeri kahveye girerek bir çay içmiştin. Ben de kahveciye: “Alma!” demiştim ya…
– Evet!
– Sen çıktıktan sonra kahvede oturanlardan biri bana: ” Sende mi komünist oldun?” demesin mi kahvenin içinde, herkesin önünde…
– Peki sen ne dedin?
– Tartışmak istemedim.
– İyi ekmişsin…
İkimiz de başımızı salladık: “Cık, cık!..” diye.
Ben:
– Bari bilir mi komünistlik, sosyalistlik ne demek?
– Bilir sanırdım. Hattâ bir kere tartışmıştık da bana: “Ben sosyalisttim. Git, istersen beni şikâyet eti!” demişti. Şaştım kahvenin içinde senin hakkında böyle demesine..
“Aldırma, olur böyle şeyler…” dedim Veliye…
İkimiz de başımızı sallayarak ayrıldık.
+
Komünistliği “Şapka asıp girmek” sanan bir toplumda yaşamak çok zor…
Ne yaparsın ki yüksek öğrenim görmüş kişiler bile bu anlayışı aşamamıştır…
Bir toplum ki çağının iktisadî doktrinlerinden habersiz; o toplumun kalkınmasına olanak var mı?
Taş gibi bir şartlanmışlık içinde bulunan bir toplumda böylesine bir bilgisizlik varken; kalkınmanın itici gücü olan ve sinesinde potansiyel güç taşıyan halkın kalkınma çabasına katkısı ne oranda olabilir?
Her şeye egemenlerin hâkim olduğu bir devlet sağdan soldan yardım alarak varlığını ne zamana değin sürdürecek?..
Hele komünistliği bilsem, hele komünist olsam gam yemem…
Benim gibi yarı cahil bir adam bilse bilse ne bilir? Yapsa yapsa ne yapar?
Bu korku neden? Bu koşullanmışlık, bu baskı neden?
Özetleyeyim mi?
Hepsi bilgisizlikten…20.12.1969
Hayri Balta
alaturkaonline.com